Ana içeriğe atla

Nasıl Gençlerbirlikli oldum?

2016’nın Ekim ayı, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kütüphanesi’ndeyim. “Çocuk suçluluğu ve suça sürüklenen çocuklar konusunda yapılan çalışmalar ile ilgili literatür incelendiğinde...” cümlesinin altını fosforlu kalemle çizerken sağ üstte Ural NADİR isminin yazılı olduğunu gördüm. Hiç tanımadığım bir isim bu... Ne güzel isim diye iç geçirirken cep telefonuma bir mesaj geldi. Mesaj, o zamanlar Başkent Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’nden tanıştığım bir arkadaşımdan gelmişti: “Pazartesi günü bizim okulda Dersimiz Mavi At Paneli var.  Şizofreni Dernekleri Federasyonu, Mavi At Kafe ve bizim bölümden konuşmacılar olacak. Gelmek ister misin?”
Mesajı cevapsız bırakmayıp 10 Ekim pazartesi günü Başkent Üniversitesi’ne doğru yola koyuldum. Arkadaşım beni karşıladıktan sonra İhsan Doğramacı Konferans Salonu’na geçtik. Panelin başlamasına az bir süre kalmıştı. Arkadaşım beni hocalarıyla tanıştırmak istedi. İletişim Fakültesi’nden Mardinli bir akademisyen, Prof. Dr. Işıl Bulut derken, “Ural hocam, arkadaşım Orhan’ı sizinle tanıştırayım.” cümlesiyle başlayan samimi, çok sıcak bir tanışma...
Garip geldi bana, bir hafta önce ismini ilk defa bir makalede gördüğüm Ural NADİR ile aynı ortamdaydık. Üstelik tanışıp sohbet bile etmiştik. Artık Ural NADİR’i tanıyordum, sürekli yazılarını okuyordum.

Ankara’da geçen 1 yıldan sonra, küçüklükten beri takip ettiğim, sevdiğim Gençlerbirliği ile de tanışma vaktinin geldiğini düşündüm. Daha önce herhangi bir profesyonel futbol maçına gitmediğim için 19 Mayıs Stadyumu’na nasıl gidilir, maça nasıl girilir bilmiyordum. 19  Mayıs Stadyumu ile ilgili kısa bir araştırmanın ardından Passolig Kart için başvuru yaptım. 19 Şubat 2017 itibariyle kartım elime geçmişti. Maçları tek başıma izlemenin keyif vermeyeceğini düşünüp taraftar gruplarını araştırmaya başladım. Seymenler, Karakızıl ve Alkaralar...
23 Şubat sabahına, Facebook’ta Alkaralar’ın “Arkadaşımız, abimiz, kardeşimiz Ural Nadir’i bu sabah kaybettik. Acımız büyük.” paylaşımını görüp yıkılarak başladım. İnanılması güçtü, böyle bir şey mümkün olamaz diyerek bütün acımı içime attım. Şoku atlatmam çok zaman aldı.
Kütüphanede ders çalışırken, makalede ilk defa ismini gördüğüm, ertesi hafta kendisinden bihaber, ayağına kadar gidip tanıştığım Ural Nadir’in Gençlerbirliği taraftarı olduğunu, Alkaralar grubundan olduğunu bu acı haberle öğrenmek çok trajikti... Kendimi suçladığım, pişmanlıklar yaşadığım zamanlar da oluyor. Keşke çok daha önceden 19 Mayıs’a gitseydim de Ural hocamla tribünde karşılaşsaydık, birlikte bir maç izleseydik. Tribünde karşılaşmamayı kendimde büyük bir eksiklik olarak halen hissediyorum.
Ural hocamın bıraktığı yerden(aslında hiçbir yere gittiği yok, hep aramızda olduğunu hissediyoruz) devam etmek istiyorum diyerek artık tribüne gidip çocukluğumun renkli takımı Gençlerbirliği’ni izleme vakti gelmişti. 6 Mart’taki Akhisarspor maçına gidecek olmanın heyecanı içerisindeydim fakat ayaklarım beni götürmedi, götüremedi...

Sonraki maç 19 Mart’ta Rizespor’laydı.

(19 Mayıs Stadyumu’ndan ilk fotoğrafım-19.03.2017)

Alkaralar Facebook sayfasına, maç günü bana yardımcı olmaları için  mesaj attım. Sağolsun Maksut benimle iletişime geçerek maçın olacağı gün beni stadın Rüzgarlı Girişi’nde karşıladı ve içeri doğru adım atmaya başladık. İçeri girdiğimde atmosfer harikaydı. Çocukluğum Mardin’in bir köyünde geçti. Dolayısıyla izlediğim en büyük maç, komşu köyden gelen takımla, ortasından yol geçen toprak sahada yapılan, bizim köyün abileri 2-1 önde iken kavga çıkıp iptal olan maçtı. Abimin de bir gol attığını hiç unutmam. Böyle bir ortamda büyüdüğüm için tribüne girdiğimdeki o ‘Haydi Gençler’ ve davul sesleri, sallanan Kırmızı Kara bayraklar beni büyülemişti, hayran kalmıştım. Maçı da Aydın’ın gölüyle 1-0 kazanarak galibiyetle başlamanın mutluluğunu yaşadım. Küçüklüğümden beri Gençlerbirlikli olduğumu söyleyemem ama artık bir buçuk yıldır sadece 3 maçını kaçırdığım Gençlerbirliği’ne hayatımın son anına kadar bağlı kalacağımdan hiç şüphem yok!
Son olarak, beni üzen bir şeyi de aktarmak isterim...
Beni ne zaman bir Gençlerbirliği atkısıyla ya da formasıyla gören arkadaşlarım “ Boşver Gençlerbirliği’ni kendi memleketinin takımını destekle.” veya “Sen taa Mardin’den gelmişsin, Gençlerbirliği ne alaka?” diyorlar. Şimdi ben de size soruyorum ki, siz Mardin’in, Kırıkkale’nin, Edirne’nin, Antalya’nın, Hakkari’nin, İzmir’in, Adana’nın veya Samsun’un herhangi bir köyünde doğmuşsunuz, maçına gitmeyi bırak ömrünüzde kaç kez Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın veya Fenerbahçe’nin stadının önünden geçtiniz de meydanlarda gürültü kirliliği yapıyor, meşaleler yakıyorsunuz, taraftarıyız deyip bu takımlar yüzünden birbirinizi öldürüyorsunuz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaylanın Asıl Sahipleri; Yılkı Atları

Burası birbirine kavuşmak için var gücüyle akan mendereslerin,  özgürlüğünü yüzyıllarca yaşatan asi yılkı atlarının ve hayata renk katmaktan başka  amacı olmayan hayvanların tabiat anası... Burası oksijenin sevgiyle birleştiği, toprağın korkusuzca filizlerini yeşerttiği, insan elinin değmeyi unuttuğu korunmuş bir cennet.  Yaz aylarında insanların özüne dönmek için kaçıp geldiği bir yenilenme alanı aslında.  Sakin çobanların coşkulu kaval resitalleri engin yaylanın zirvelerinde yankılanıyor.  Milyonlarca yıldır dünya için çalışan orman işçisi hayvanların yerleşik olarak yaşadığı yayla. Burası Ordu ve Tokat illeri sınırları içerisinde yer alan Aybastı Perşembe Yaylası... Kaynak: orduultratrail.com Tarihler 29.06.2019'u gö steriyordu. 10 gün öncesinden hazırlandığımız, heyecanla beklediğimiz büyük gün gelmişti. Sabahın erken saatlerinde, saatler yediyi gösterdiğinde Ordu'dan hareket etmeye başladık. Kıvrımlı yolları, yemyeşil ağaçları, vadileri ve de uçsuz bucaksız uçurumları büy

15 SENE ÖNCESİNİ ANIMSAMAK..

100 haneli bir köyde doğdum, büyüdüm. İlkokulun 5. sınıfına kadar sadece üç tane hikaye kitabı okuyabildim. Köyümüzün çocukları kitap nedir bilmezlerdi pek. İmkansızlıklar diyelim, ekonomik sıkıntılar ya da şehre ulaşım sıkıntısı… Ben köyden çıktım, büyüdüm artık istediğim kitaplara ulaşabiliyorum ama o çocukların kaderi hala benimkiyle aynı. Yıllardır düşünüyorum, bu imkansız bir şey değil. O çocuklara bir kütüphane kurmaya söz verdim. Ne kadar bir sürede bunu yapabilirim b ilemiyorum ama sonuç olarak o çocukların yüzü gülecek, belki de daha önce hiç dokunamadığı kitapları ellerine alacak, o kitaplarda yeni karakterlerle tanışacaklar. . . . Bugün de düştük Ankara Altındağ’daki Peçenek Köyü’nün yollarına. 15 sene önce oturduğumuz, üzerine yazılar yazılmış, kalpler çizilmiş o tahta sıraları, masaları, içinde kitap olmayan kitaplıkları, montsuz askılıkları, perdesiz camları, boyasız duvarları hatırladık… Her bir köşede bir anımız vardı sanki. Bugün, 15 sene geriye sarıldı bizim için, 15