Ana içeriğe atla

BELKİ BİR GÜN

Sana söylemek istediğim o kadar çok şey var ki!
Belki bir sonbahar sabahında yemyeşil çamların, meşe ağaçlarının arasından cıvıl cıvıl kuş sesleri eşliğinde Eymir gölünün etrafını dolanırdık. Karşıdan gelen, çoçuğunun elinden tutan anne babanın yüzündeki gülümsemeden birazcık alırdık belki.
Ömrünün sonuna gelmiş o sapsarı yaprakların arasından gökyüzüne bakardık, içimize çekince beynimizde melodiler estiren o tertemiz havayı doya doya çekerdik içimize belki.
Müthiş bir piyanist olan
Lukas Vondracek'in ya da müthiş bir “hard swing” duygusu olan
piyanist David Hazeltine'nin eşsiz resitaline katılırdık. Ardından Sakarya'ya gidip iki tek atardık Eski Yeni'de, geleceğe ya da geçmişe...

Ankara Kalesi'ne çıkar, kimsenin sevemediği şehre en yükseklerden bakıp aşık olurduk belki.

En güzeli de bir hafta öncesinden heyecana girip atkımızı, formamızı hazırlardık, gözümüzün önüne bırakırdık. Maç günü herkesten önce 19 Mayıs Stadı'na giderdik, Alkaralar'ın toplandığı, hoş sohbetlerin geçtiği Maraton C Blok'ta yerimizi alırdık. Biraz sonra kırmızı kara çubuklu formasıyla futbolcular yemyeşil çimlere ayak basardı, tribünü selamlar herkesten alkış alırlardı. Belki kazanırdık belki kaybederdik ama üzülmezdik. Çünkü  Gençlerbirliği sadece bir futbol takımını değil aynı zamanda bir aile ortamını, gerçek bir tribün kültürünü, toplumsal olaylara her zaman duyarlı insanları ifade ederdi.

Maçtan sonra Gençlik Parkı'na gider,  soğuğu bedene ilmik ilmik işleyen Büyükşehir  Belediyesi'nin banklarına otururduk belki. Çocukların luna parkta çığlıklarına, korkularına, sevinçlerine şahit olurduk  ya da hep beraber Eski Yeni'ye bira içmeye giderdik. Minnoş kedileri ve köpeğini severdik Eski Yeni'nin.
Karakteriyle, davranışlarıyla kendisini Gençlerbirliği Taraftarı'nın hafızasına kazıtan(!) Ümit Özat'ın kovulmasını konuşurduk belki, Alkaralar'ın evladı olan, hayallerimizi süsleyen Erkan Sözeri'nin yuvaya dönüşünü kutlardık ya da.

Bir gece vakti, Ural hocamın çok sevdiği Turgut Uyar'ın

"Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba

Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız"

dizelerini dinlerdik ya da okurduk belki.
Ertesi sabah kocaman bir demet papatya alıp yanına giderdik, dertleşirdik, hasret giderirdik belki...

Sana söylemek istediğim o kadar çok şey var ki!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nasıl Gençlerbirlikli oldum?

2016’nın Ekim ayı, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kütüphanesi’ndeyim. “Çocuk suçluluğu ve suça sürüklenen çocuklar konusunda yapılan çalışmalar ile ilgili literatür incelendiğinde...” cümlesinin altını fosforlu kalemle çizerken sağ üstte Ural NADİR isminin yazılı olduğunu gördüm. Hiç tanımadığım bir isim bu... Ne güzel isim diye iç geçirirken cep telefonuma bir mesaj geldi. Mesaj, o zamanlar Başkent Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’nden tanıştığım bir arkadaşımdan gelmişti: “Pazartesi günü bizim okulda Dersimiz Mavi At Paneli var.  Şizofreni Dernekleri Federasyonu, Mavi At Kafe ve bizim bölümden konuşmacılar olacak. Gelmek ister misin?” Mesajı cevapsız bırakmayıp 10 Ekim pazartesi günü Başkent Üniversitesi’ne doğru yola koyuldum. Arkadaşım beni karşıladıktan sonra İhsan Doğramacı Konferans Salonu’na geçtik. Panelin başlamasına az bir süre kalmıştı. Arkadaşım beni hocalarıyla tanıştırmak istedi. İletişim Fakültesi’nden Mardinli bir akademisyen, Prof. Dr. Işıl Bulut derken, “Ural hocam

Yaylanın Asıl Sahipleri; Yılkı Atları

Burası birbirine kavuşmak için var gücüyle akan mendereslerin,  özgürlüğünü yüzyıllarca yaşatan asi yılkı atlarının ve hayata renk katmaktan başka  amacı olmayan hayvanların tabiat anası... Burası oksijenin sevgiyle birleştiği, toprağın korkusuzca filizlerini yeşerttiği, insan elinin değmeyi unuttuğu korunmuş bir cennet.  Yaz aylarında insanların özüne dönmek için kaçıp geldiği bir yenilenme alanı aslında.  Sakin çobanların coşkulu kaval resitalleri engin yaylanın zirvelerinde yankılanıyor.  Milyonlarca yıldır dünya için çalışan orman işçisi hayvanların yerleşik olarak yaşadığı yayla. Burası Ordu ve Tokat illeri sınırları içerisinde yer alan Aybastı Perşembe Yaylası... Kaynak: orduultratrail.com Tarihler 29.06.2019'u gö steriyordu. 10 gün öncesinden hazırlandığımız, heyecanla beklediğimiz büyük gün gelmişti. Sabahın erken saatlerinde, saatler yediyi gösterdiğinde Ordu'dan hareket etmeye başladık. Kıvrımlı yolları, yemyeşil ağaçları, vadileri ve de uçsuz bucaksız uçurumları büy

15 SENE ÖNCESİNİ ANIMSAMAK..

100 haneli bir köyde doğdum, büyüdüm. İlkokulun 5. sınıfına kadar sadece üç tane hikaye kitabı okuyabildim. Köyümüzün çocukları kitap nedir bilmezlerdi pek. İmkansızlıklar diyelim, ekonomik sıkıntılar ya da şehre ulaşım sıkıntısı… Ben köyden çıktım, büyüdüm artık istediğim kitaplara ulaşabiliyorum ama o çocukların kaderi hala benimkiyle aynı. Yıllardır düşünüyorum, bu imkansız bir şey değil. O çocuklara bir kütüphane kurmaya söz verdim. Ne kadar bir sürede bunu yapabilirim b ilemiyorum ama sonuç olarak o çocukların yüzü gülecek, belki de daha önce hiç dokunamadığı kitapları ellerine alacak, o kitaplarda yeni karakterlerle tanışacaklar. . . . Bugün de düştük Ankara Altındağ’daki Peçenek Köyü’nün yollarına. 15 sene önce oturduğumuz, üzerine yazılar yazılmış, kalpler çizilmiş o tahta sıraları, masaları, içinde kitap olmayan kitaplıkları, montsuz askılıkları, perdesiz camları, boyasız duvarları hatırladık… Her bir köşede bir anımız vardı sanki. Bugün, 15 sene geriye sarıldı bizim için, 15